Sri Lanka vaat ettiği çokça şeyin yanında kültürel, dini, sosyolojik yapısıyla ve ülkemizle olan farklılıklarıyla da tam bir fotoğraf cenneti. Biz de bu yazıyla birlikte çektiğimiz fotoğraflara tekrar bakmak, o anları hatırlamak ve yazmak için bahane bulmuş oluyoruz. Okuyanda da bir heves uyandırabilirse daha ne olsun:)
1)Çapalı Adam, Wilpattu-Sri Lanka
Ucuz bilet görene kadar haritada gösteremeyeceğim bir ülke. Ülkemizi saymazsak herhangi bir Asya ülkesinde daha önce bulunmamışım. 15 saatin üzerinde yolculuk, kısıtlı çevremizde ne giden var ülkeye ne herhangi bir bilgisi olan. Araştırma yaptıkça öğrenmeye başlıyoruz: Hindistan’ın güneyinde kalan bir ada ülkesi, Hindistan’a benziyor. ‘Hindistan’ın daha sakini’ gibi yorumlar görüyoruz. Kafalar karışık… Üzerimizde nereye gittiğimizi bilmediğimiz bir yolculuğun tarifsiz heyecanı… Yerel saatle 03.30 gibi vardığımız Sri Lanka’da tüm hazırlıklarımız tamdı. Yerel hattımızı aldık, dolarlarımızı Sri Lanka rupisine çevirdik, Uber’imizi çağırdık. Havaalanının olduğu başkent Kolombo’dan ilk otelimizin olduğu Wilpattu’ya 4-5 saat yolumuz vardı. Havaalanından çıkınca yüzümüze vuran nemi hatırlıyorum. Adana’da büyümüş biri olarak tanıdığım bir histi. Küçükken teyzemlere ya da dayımlara Ankara’ya gider, yolda Aksaray’da şimdi kim bilir ne alemde olan Gökgözler Dinlenme Tesisleri’nde, İç Anadolu’nun yazın bile farkını hissedeceğin kuru havasıyla karşılaşırdım. Dönerken de en son İç Anadolu havası görmüş bünyeye tokat gibi çarpardı Adana’nın nemli, sıcak rüzgârlı havası. Aynı o misâl olmuştum Bandaranaike Havalimanı’ndan dışarı adımımı attığımda. Adını okurken zorlandığım yerin doğduğum yeri anımsatması ne ilginç. Uber’imiz geldi. Herhangi bir Uber gibi değildi tabii ki bu da ama şu anda oraları geçiyorum. Yorulduk. 15 saatlik yolculuğun üzerine 4-5 saatlik kara yolculuğu… Başlarda konuşmalara dahil olan Elçin’in gözleri kapanmış. Gözlerimi açık tutmakta gerçekten zorlanıyorum. Hayatımızda Sri Lanka’ya ilk kez gelmişiz. Saatlerdir bir arabanın içinde yolculuk ediyoruz. Şoförle samimiyet kursak ve güzel bir sohbet içerisinde olsak da yüzde yüz güvenmem imkânsız. Arabaya girdiğimiz ilk anda çok yüksek komisyon aldığı için Uber seyahatimizi iptal etmişiz gibi yapmamızı istemiş zaten. Kayıtlara göre o yolculukta bile değiliz. Eşim arkada uyuyor. Şöyle dikkat edin, böyle dikkat edin diye yollanmışız. Telefonumda kendi göreceğim şekilde harita açık. Her şeye rağmen bir süre uyumuş olmam gerekir çünkü birkaç kere sıçrayarak uyandığımı biliyorum. O kadar direndim ki uyanırken kendimi korumak için ciddi bir çaba sarf ettim. Haritadaki nokta ilerledi, Elçin uyandı, ben biraz kendime geldim ve biz Wilpattu’daki konaklama yerimize vardık.
Adam haritadaki yeri gördü, yavaşladı. Bir köy evinin avluya açılan dış giriş kapısı gibi bir yerdeydik. Bir adam geldi, kapıyı açtı. Arabayla içeri girdik ve biraz ilerleyip durduk. Kapıyı açan adamı tanıdım. Bize safariyi de ayarladığı için 4-5 kez konuştuğumuz otel sahibiydi. Otel dediysem, yanlış anlamayın. Uçsuz bucaksız yeşillikler içerisinde geniş bir alana sahip bir köy evi gibiydi burası. Ama onu görünce rahatladım. Evimden binlerce kilometre ötede hayatımda ilk kez gördüğüm bir adam ile rahatladım. Hayat ne acayip… Varmışım gibi hissettim. Bize gülümsedi. Kahvaltı isteyip istemediğimizi sordu. İstedik. Öncesinde kahve isteyip istemediğimizi sordu. Tabii ki istedik. Yaklaşık 20 saat sonunda, hedefimizde, sabahın erken saatlerinde güzel bir kahve, her yer yemyeşil… Hiç bilmediğimiz bir coğrafyada bizim için hazırlanan kahvaltıyı beklerken sabaha rağmen çoktan ısınmış havada gölgesinde olduğumuz hindistan cevizi ağacının altında sallanan salıncağa oturduk, yavaşça sallanmaya başladık. Kendimizi bıraksak eminim ki orada öylece iki dakika içinde rahatlıkla uyuyakalabilirdik. Ama işte Elçin’le öyle bir baktık ki o an birbirimize, biz nerelere geldik, neler başardık der gibiydik. Böyle bir an olmasa ve uyuyakalsak belki de kaçıracaktık bu anı. Çünkü bu fotoğraf tam da bunları düşündüğümüz o anda, o salıncakta çekildi. Evin yakınlarındaki tarlalarda insanlar ufak ufak çalışmaya başlıyordu. Adamın aynı yolu birkaç kez gidip gelmesi bizim şansımızdı evet, ama ortaya gerçekten güzel bir fotoğraf çıktı.
2) Aslan Kayası ve Balıkçılar, Sigiriya-Sri Lanka
Sabah 5’te uyandıktan sonra saatlerce cip(evet TDK'ye göre cip) üstünde seyahat, bazen aynı yoldan defalarca geçiyoruz, inişler, çıkışlar, sallantılı yollar, gözlerimiz fıldır fıldır her an her yerden bir şey çıkar mı heyecanı, sıcak havada gölgede sürekli yüzüne çarpan tatlı rüzgarla da birlikte daha safari dönüşünde ben yorgunluktan uyuyakalma noktasındaydım.(Tamam uyuyakaldım evet) Fakat akşama kadar devam eden safarinin sonunda dinlenmeye fırsat bulamadan yeni bir yola çıkmak zorundaydık. 3-3.5 saatlik yolun sonunda Dambulla’ya vardık. Yorgunuz, bitkiniz, açlıktan ölüyoruz. Otel seçimleri için genellikle çok mesai harcarız ve genellikle seçimlerimizden memnun kalırız ama yine de bir bilinmezlik içinde umarım bir problem yaşamayız hissiyle otele varıyoruz. Otel sahibimiz bizi guava suyuyla karşılıyor. Açlık durumumuzu soruyor. Dilimizi bilmiyor ama hâlimizi kesinlikle anlıyor. Mutfağın o anda kapalı olduğunu fakat yakınlardaki bir restorana bizi tuktukuyla bırakabileceğini söylüyor ve ücretsiz olarak hem bırakıyor hem de alıyor. Yolda konuşurken ertesi günkü planımızdan bahsediyoruz. UNESCO noktaları ve ülkenin en önemli yapılarından birkaçı olan Sigiriya Kayası, Cave Temple, Golden Temple ve Dambulla şehir merkezi bölgesini görmeyi istediğimizi söylüyoruz. Yorgun geçen bir günün üstüne hepsi aynı güne sığar mı, bilmiyoruz. Ben tüm bu bölgelere ve buraların dışında güzel fotoğraflar çekebileceğiniz birkaç yere daha tuktukla götürebilirim diyor. Bize makul gelen bir ücret söylüyor. Tamam diyoruz, neden olmasın?
Sri Lanka’daki 3. günümüzün sabahına biraz da böyle uyanıyoruz işte. Artık biraz tecrübeliyiz. İlk hamlık gitti, insanlarla tanıştık. Safarimizi yaptık, çok güzel geçti. Aslında ekstra hiçbir beklentide olmamama rağmen seyahatin ilk günleri güzel geçmişse ayrı bir rahatlama geliyor. Sanki zaten şimdiden alacağımı aldım, şimdiden birçok ilginç şey deneyimledim. Bundan sonraki her şey kâr gibi…
Sigiriya Kayası tırmanışı ile ilgili çok fazla yazı vardı. Acaba zorlanır mıyım diye düşünüyordum ama abartıldığı kadar değildi. Tabii ki güle oynaya çıkılmıyor. Dik basamaklar var, yükseğe çıkıldıkça rüzgar etrafa baktırmaz bir hâl alabiliyor ve insanlar tek sıra hâlinde çıkıp indiği için bazen sadece önündekine bakıp kimsenin ayağına basmadan bir an önce bir düzlüğe çıkmaya çalışıyorsun. Fakat dev bir kayaya tırmanmaya çalışırken insan az çok böyle şeyler bekler herhâlde. Güvenlik problemi olmadığı sürece biraz zorlanmaktan zarar gelmez. Fakat tabii ki yaş ilerledikçe zorlanılması da normal. Nitekim yine birçok Sri Lankalı’nın basamakları çıkarken zorlanan veya yorulanlara para karşılığında bellerinden iterek destek verdiğini görüyoruz. Para kazanmak için ne acayip bir yöntem diyorum. Bazı insanlar yardım edildiğini düşünüyor, bazısı habersizce itildiği için rahatsız olup kibarca reddediyor. Kimisi hâlinden memnun, rahatça yukarı çıkıyor. Ne düşüneceğimi bilemedim. Derken zirveye çıktık. Unuttuk her şeyi. 360 derece görebiliyorduk her yeri ve kıvrıla kıvrıla akan mavinin dışında kalan her yer yemyeşil gibiydi.
Otel sahibimizle buluştuk. Nasıl geçti dedi? Güzeldi dedik. Farklı bir deneyimdi ve kesinlikle güzeldi. Derken tuktukumuz yoldan çıktı. Otel sahibimiz bizi iki tarafında uzun, yeşil çalıların olduğu yeşil bir yola soktu ama sanki asfalttaymış hızıyla da devam ediyorduk. Sri Lanka trafiğini artık biraz tecrübe ettik, korkmuyoruz. Çalılar açıldı ve karşımızda Sigiriya’yı gördük. Tuktuktan indik ve Elçin’le yine biz nerelere geldik anı yaşadık. Biraz önce o koca kayanın üstündeydik. Ve şu anda tepede görünen o kıvrılan mavilerin birinin yanındayız. Bir süre sessizce bekledik. Kim bilir o an Elçin ne düşünüyordu? Acaba o an otel sahibimiz ne düşünüyordu? Acaba o an sandaldaki balıkçılar ne düşünüyordu? Onları bilmiyorum ama ben tam da o an deklanşöre basıyordum.
3) Coconut Tree Hill, Mirissa-Sri Lanka
İnce uzun bir gövde üzerine hindistan cevizi ağacı yaprakları… Normalde dert edebileceğiniz ama yanı başınızdaki okyanusa her an girip çıkabildiğiniz için dert etmediğiniz bir sıcaklık… Rüzgâr da var. Yapraklar bir o yana bir bu yana gidip geliyor. Kimisinde çeşit çeşit hindistan cevizleri… Upuzun bir sahil şeridi, dalgalar, sörf yapanlar… Ve böyle bir yeri ayrıcalıklı kılan esas şey, sudayken karaya baktığınızda gördükleriniz: Yemyeşil bir alan… Sri Lanka’da işin bir de bu yanı var.
Mirissa’ya vardığımızda bu anlamda gerçekten heyecanlıydım. Hem tamamen farklı bir kültürü ilk defa deneyimlediğimiz hem fiziksel olarak yüksek tempolu ve yoğun olan bu seyahatin sonunu ülkenin bu yönüne ayırmıştık. Yine 5-6 saat süren bir yolculuğun ardından Mirissa’daki butik otelimize vardık. Guava suyu, odaya yerleşme ve yine bir rahatlama anından sonra kendimizi dışarı attık. Yolu geçip yaprakları aralar aralamaz kendimizi okyanus kenarında bulduk.
Coconut Tree Hills, bu fotoğrafın çekildiği yer, ülkenin güney sahillerinin en önemli kısımlarından Mirissa’da hindistan cevizi ağaçlarının oluşturduğu görselle Instagram’da popülerlik kazanmış bir tepe ve bu yönüyle bir fotoğraf noktası olmuş diyebiliriz. Çok bir numarası olduğunu söyleyemem. Olması da gerekmiyor zaten ama tüm popülerliğinin yanında bana göre burayı özel yapan şey kişide artırdığı farkındalık. Evet, dünyanın öteki ucuna da gitsek buna ihtiyacımız var. Ufak da olsa bir tepeye tırmanmışım, kısa mesafe ama hemen terledim, güneş tepede. Yine de vardım bir şekilde. Geldim. İnternette fotoğrafına baktığım yerdeyim. Güneşi elimle kapatıp yukarıya doğru bakıyorum. Elimle kapatmama rağmen gözümü kısıyorum, öyle bir güneş, öyle bir sıcak, öyle bir ter… Ama sağım, solum masmavi okyanus… Güzel bir rüzgâr var, üstümde tişört yok, galiba gerçekten tatildeyim😊 Hindistan cevizi ağacının yaprakları sallanıyor. Sallandıkça bazen güneşi de kapatıyor ya, çok güzel görünüyor. Ve ben gerçekten tropikal bir ada ülkesindeyim. Güneş hala tepede. Artık sahile dönelim. Coss… Islak mayo, sahilde ağaç altı masalar, bir gündüz birası… Bir tatilden daha ne bekleyebilirim ki?
4) Ağaçlar Arasında Bir Fil, Wilpattu-Sri Lanka
Ülke ile ilgili araştırmalar yaparken belli noktaları ‘buraya geldim noktası’ olarak belirlemeyi seviyorum. Bunlar bazen tarihi açıdan önem arz eden yapılar oluyor, bazen meydanlar, bazen bir restoran, bazense tarihi bir önemi olmasa da sosyal medyada popüler olan yerler oluyor. Bir sokak grafitisi veya önünde herkesin fotoğraf çekildiği bir yer de eğer gerçekten beni o an o ülkede, o seyahatte hissettiriyorsa hoşuma gidiyor. Sri Lanka’da bu konuda benim için bir ilk oldu. İlk defa bir hayvan benim için daha seyahate çıkmadan önce ‘buraya geldim’ sebebi oldu: Fil.
Sri Lanka fil popülasyonu ile ünlü bir ülke. Ülkenin birçok yerindeki tabiat parklarının yanı sıra fil yetimhanesi mevcut ve belli bölgelerde ülkenin yemyeşil doğası içerisinde kendine bir yaşam alanı oluşturmuş vahşi fil grupları var. Hatta bu fillerin yaşam alanları günümüzde insanların yaşam alanları ile iç içe geçmiş durumda ve günlük hayatta asfalt yollarda kendi hâlinde yürüyen filler görülebiliyor ve bu durum bazen tehlikeli bir hâl de alabiliyor. Dolayısıyla filler bu ülkede yaşamın, ülkeye gitmeden önce yaptığınız araştırmaların bir parçası. Bizim de öyleydi.
Fil yetimhanesi ile ilgili olumsuz şeyler izledik. Zincirli filler fikri hoşumuza gitmedi. Hangi tabiat parkına gideceğimizi kendimizce rotamıza ve isteğimize göre belirledik. Yaptığımız tercihin birçok olumlu yanı olsa da fil popülasyonu diğer tabiat parklarına göre daha zayıftı. Olsun dedik. Sri Lanka’nın en büyük alanına sahip tabiat parkından bahsediyoruz. Ve muhtemelen en düşük fil popülasyonlu tabiat parkı aynı zamanda.
Saat 6’da başladığımız safarimizin sonlarına doğru, saat 16-17 arasıydı sanırım. Şoförümüz nasılsınız diye sordu, nasıl gidiyor, yavaş yavaş bitiriyor olduğumuzun habercisiydi turu. Park 18.00’da kapanıyordu ve girişten de bir hayli uzaktık. Fil dışında her şey güzeldi. Parkta popülasyonu olduğu söylenen hayvanların hemen hemen hepsini görmüş, çoğunu fotoğraflamış, güzel de zaman geçirmiştik ama normalde oldukları birçok yere gitmemize rağmen filleri görememiştik. Bunu söyledik. Düşündü, dur bir bakayım dedi, girişin tam tersi yönde hızlandı, filin olma ihtimali olduğunu düşündüğü bir başka yere doğru bu sefer biraz da kapanış öncesine de yetiştirme telaşıyla daha da hızlı şekilde sürmeye başladı.
Sallantılı bir yolculuk, dalların arasından geçtik, yükseldik, alçaldık, sağımızın solumuzun kapalı olduğu yerlerden yine bir açıklığa çıktık. Muhtemelen son şansımızdı ve uzakları göstererek "Orda" dedi bize. Kilometrelerce alanlık tabiat parkının içinden kendimize bir adet fil bulmuştuk 😊 Elçin’in o anki sevinci görülmeye değerdi. Bir kez daha buraya geldim dedik. Dünyanın bir ucunda bir fil, yorgun ve mutlu kendisine bakan bizlere baktı, kocaman kulaklarını salladı ve yemeğini yemeye devam etti.
5) Bir Buda Heykeli, Dambulla Cave Temple-Dambulla-Sri Lanka
Fotoğraf yazıları olayını sevdim. O anlarla ilgili farkındalığı kesinlikle artırıyor. Düşünmediğimizi fark ediyorum. Ne garip… Keyif aldığımız bir seyahatle ilgili bile yeterince düşünmüyoruz sanki. Fotoğraflar çekiyoruz, videolar çekiyoruz. Ama üzerine yeterince düşünmüyoruz. Yazmak çok iyi geldi bu anlamda. Sri Lanka’nın çok önemli bir noktasındayım çünkü şu anda. Dambulla şehri yakınlarında ülkenin en geniş alanı içeren, en iyi korunmuş mağara tapınağındayım.
Bu önemli, çünkü Sri Lanka günlük hayatın içinde insanların inançlarına dair çok şey gördüğünüz ülkelerden. Bir de böyle olmayan ülkeler var. İnsanlar uyanır, işlerine gider, sokaklarda, yollarda, iş yerlerinde, işlerini yapış biçimlerinde hangi dine mensup olduklarına dair herhangi bir şey görülmez. Bu işin bir doğrusu var mıdır? Bilmiyorum. Ama bu farklılık hoşuma gidiyor.
Sri Lanka’da günlük hayatın hemen hemen her yerinde inanışa dair detaylar görmek mümkün. Evlerde, iş yerlerinde mutlaka ya duvarı süsleyen bir motif var, ya bir resim var. Bir köşe bir Buda heykelciğine ayrılmış, belli resimler çerçeveletilmiş, tütsü benzeri şeyler yakılmış. Bırakın evleri, iş yerlerini, otobüslerde de şahsi araçlarda da Buda heykelciklerine ayrılmış bir yer mutlaka görülüyor. Ne kadar farklı diye düşünüyorum bunların bir çoğuna bakarken. Kaldığımız otellerden birinde yine böyle bir köşeye bakıp düşünüyoruz. Bize farklı gelen motifleri otel sahibimize soruyoruz. Kötülüklerden koruduğuna inanıldığından bahsediyor. İlginç diye düşünüyorum. Sonra aklıma birçok esnaf lokantamızda duvarda görebileceğimiz çerçeveletilmiş nazar duası geliyor. Bir yabancının bana o çerçevenin anlamını soruşunu hayal ediyorum. Muhtemelen benzer şeyler söylerdim. Farklılıklar, benzerlikler, farklı olduğunu düşündüğümüz ama çok benzediğimiz insanlar…
Kandy’den ayrılıp Mirissa’ya arabayla 5-6 saat yolumuz var. Ulaşım için farklı seçenekler var ama tatil süremiz belli, vaktimiz kısıtlı. En hızlı seçenek olan oranın yerel Uber’i Pickme uygulaması ile gidiyoruz. Ücret diğer seçeneklere göre daha pahalı ama tabii ki Türkiye’nin 5-6 saatlik yolculuğu fiyatı değil. Normalde pek tercih edilen bir yöntem değil, çünkü geniş vakti olan gezginler başka şehirlere uğraya uğraya gidiyor. Ülkenin ortasından en güneyine gidiyoruz. Onlar için büyük mesafe. Yola çıkıyoruz. Şehri geçmek üzereyken şoförümüz bir yerde duruyor, hemen geliyorum deyip arabadan iniyor. Bir tapınağın kapısında olduğumuzu onu takip edince anlıyorum. İki elini birleştiriyor, selam verip bir şeyler söylüyor, kapının dışındaki para kutusuna para atıyor ve arabaya dönüyor. Tapınağa hiç girmeden her şey 10 sn. içinde oluyor. Ne söylediğini tabii ki bilmiyorum ama uzun bir yola çıktığı için şükrediyor diye düşünüyorum.
O an bu kadar şeyi düşünemem. Bunları şu anki farkındalığımla yazabiliyorum. Sadece şurada geçirdiğimiz birkaç gün içinde günlük hayata dair bu tarz birçok detaya rastladığımız bir ülkede ülkenin en önemli dini yapılarından birindeymişim, ne acayip. Dünyanın bir yerinde, kocaman bir kaya içerisindeki bir mağarada, etrafta irili, ufaklı, ayakta, oturmuş, yatar pozisyonda bir sürü farklı Buda heykeli, loş bir ışık, sessizlik… Ve bir tanesi yatarak bana bakıyor.
Comments